Piyano'yu nasıl bilirsiniz?


Piyano, birçok insanın emeği, çabası ve yaratıcılığı ile adeta bir evrim geçirerek bugünkü son şekline ulaşmıştır. Kimse, esnetilen telin müzik güzelliğinin ilk ne zaman keşfedildiğini bilmemektedir. Eski insanlar, tellerini parmaklarıyla çektikleri Harb ve Lir'i geliştirmişlerdir. Daha sonra, Orta Asya'dakiler telleri tokmakla çalınan Santur'u kullanmışlardır. Avrupa - lılar klavyesi tokmakları kontrol eden klavikord'u keşfetmişlerdir. Harpsikord ise daha sonraki bir aşamayı göstermektedir. Telleri çekmek için mızrapları vardır.
Modern piyanonun karmaşıklığı Org'a göre ikinci derece kalır. Bu karmaşıklık, ataları klavikord ve harpsikordla kıyaslandığı zaman, ses yapısının şeklinden doğar. Tellerin, tuşların basılmasıyla eyleme geçmesi ortak noktalarıdır. Fakat tellere vuruş şekilleri farklıdır.
Kısaca görüldüğü gibi, piyano uzun bir tarihçeye sahip olmakla birlikte, onun gelişiminde önem taşıyan ve daha önce gelen birçok (enstrümantal ) aşamalar vardır.
Piyanonun tarihi, klavsenin altın çağı olan XVIII. yüzyılın başlarına uzanır. 1709-1717 arasında, gitgide artan nüans ve ifade ihtiyacı, İtalya'da B.Cristofori'yi, Fransa'da J.Marrius'ü ve Almanya'da J.Schröter'ı, aynı tarihlerde, yeni bir çalgı tasarlamaya itti. Böylece bilinen ilk piyano 1711 yılında İtalya'nın Floransa şehrinde, Bartolomeo Cristofori tarafından keşfedildi. Bu keşfin esaslarını anlatmadan önce 1711' e kadar piyanonun keşfini hazırlayan diğer müzik aletlerinin tarih boyunca gelişmesini gözden geçirelim .
XII. yüzyıl : Asyadan Avrupaya iki müzik aleti geldi; Timpanon ve Psalterion .
Timpanon ; üzerine teller gerilmiş bir tahta kutudan ibaretti. Bu aleti çalan, iki eline birer tahta çomak alır ve aletin tellerine vurarak ses çıkartırdı . Alaturka müzik aletlerinden santur ile Çigan orkestralarında kullanılan çembal aleti, timpanonun bugün kullanılan son halini almış şekillerinden ibarettir.
Psalterion ; yine üzerine teller gerilmiş üç köşe bir tahta idi. Çalınışı timpanon'unkine benzemeyip , göğüse dayayarak ve tellerini parmakla mızraplamak suretiyle yapılırdı. Bugün psalterion aletinin son şeklini alaturka müzik aletlerinden kanun'da görüyoruz .
XV. yüzyıl : Yukarıda sözü edilen iki müzik aleti XV. Yüzyıla doğru en son halini almış ve bu tarihlerde bunlara birer de mekanizma ilave edilmişti. Bu mekanizma ile artık insan eli doğrudan doğruya tele değmiyor, onu bu mekanizma aracılığı ile titretiyordu. Mekanizma sayesinde bu aletlerin çalınması pek kolaylaşmıştı. Aletin sesleri sayısı kadar tuş yapılmış, bu tuşların hepsine birden de " klavye " adı verilmişti. Bununla birlikte, klavyenin ilk şeklini milattan iki yüzyıl evvel, organum aletinde görürüz. Klavye, XV. yüzyıla kadar bu "dini aletin" etkisi ve egemenliği altında kaldı .
Klavye ve mekanizma ilavesiyle gelişen timpanon ile psaliteron yeni birer alet oldular. Timpanonun yeni adı Klavikord , psalterion'unki de Epinet oldu .
Klavikord : Timpanon aletine tuşlar ve basit bir mekanizma ilavesiyle oluşan klavikord'da mekanizmanın özelliği, tuşlara ilave edilen dikine bakır çubukların olmasıdır. Bu bakır çubuk, tuşa basıldığı zaman, tele vurarak ses çıkartırdı. Yalnız bakır çubuğun tele vurması esnasında, tel eşit olmayan iki kısma bölünüyordu. Her iki tel kısmının aynı zamanda titremesine engel olmak için, kısa olanı üzerine "ses-söndürücü çuha " iniyordu. Böylelikle her telden temiz bir ses elde etmek mümkün oldu. Tuşa basıldığı sürece ses uzar, parmak tuştan kaldırılınca ikinci bir çuha tertibatı telin uzun kısmı üzerine inerek titremeyi durdururdu. Klavikord aletinin başka bir özelliği de, parmakla tuşun üzerine yapılan baskı nisbetinde sesin kuvvetli veya hafif çıkmasıdır. Mekanizma sayesinde bu aletlerin çalınması çok kolaylaşmıştı. Bundan dolayı Mozart zamanına kadar gelen bestekarların çoğu bu aleti Klavsen'e tercih etmişlerdir. Klavikord 16. ve 17. Yüzyılda kazandığı değeri, 18. Yüzyılda kaybetmiştir.
Epinet : Bu müzik aletini, Spinetti isminde bir Venedikli, psalterion aletine klavye ve mekanizma ekleyerek meydana getirdi. Tuşların ucunda, klavikord aletindeki bakır levhacıklar yerine, dik bir tahta çubuk ve bu çubuğun yan tarafına eklenmiş, genel olarak kuş tüyünden, bir mızrap bulunuyordu. Tuşa basılınca tahta çubuk yukarı kalkarak mızrap tele dokunuyor ve ses çıkartıyordu. Epinet'in ses genişliği iki oktavı aşmıyordu.Epinet hem o zamanın başlıca eşlik aleti, hem de orkestralar da kullanılan ilk klavyeli müzik aletidir. XVI. Yüzyılda İngiltere de rağbet gören Virginal aleti ise Epinet'in bir çeşididir. Virginal, şekil itibarıyle, tahtadan yapılma üç köşe bir kutudan ibaret olup küçük ve portatif bir çalgı idi. Teğetin yerini tüy kalemle birleştirilmiş bir fiş almıştı. Her tuşa basıldıgında bu fiş çelik veya pirinç telleri çekerek ses oluştururdu. İngiltere de 16. Yüzyıl boyunca çekme ( koparma ) ile çalınan tüm enstrümanlara Virginal denilmiştir.
Virginal ve Spinet'in daha gelişmişi olan "Harpsikord" , her bir nota için daha çok sayıda tel, ton ve dinamizm değiştirebilmek için deri plectron, fiş (çekiç) işlerliğini sağlamak üzere pedal ilave edilerek ortaya çıkmıştır. Tuşa basıldığı zaman plectrum ve damperi taşıyan jack, tel peşince yükselir, plectrum'un sonu yükselirken teli çalar.
18.Yüzyılda yumuşak klavikord'un aksan, kreşendo, diminuendo, ağır ve dokunaklı nağmeleri ile harpsikord'un kuvveti ve parlaklığını birleştirerek bir endtrüman yapmak eğilimi ortaya çıkmıştır. Bu amaçla enstrüman yapımcıları, harpsikorddan daha değişken tonları olan bir enstrüman yapmak istediler.
Gerek klavikord gerekse epinet kuvvetli, dolgun ses çıkaramıyor lardı. Bundan dolayı, daha kuvvetli ses elde etmek ihtiyacı doğmuş ve her nota için bir yerine iki tel kullanılmaya başlanmıştı. Bu ikişer teller ya aynı ses üzerine veya oktav aralıkla düzenleniyorlardı Bu değişiklikten klavikord aleti pek fayda görmediyse de, epinetin sesi oldukça dolgunlaştı ve bu alete olan rağbet arttı. Epinet aleti bu değişikliklerden dolayı şeklen büyüyerek klavsen'i andırmıştır.
Klavsen : Yeni aletin mekanizması epinet'in aynıdır . Yalnız her nota için üçer tel titreşmektedir. Her üç telin ikisi aynı ses üzerine, üçüncüsü ise bir oktav pes olarak düzenlenirdi. Tuşa basınca tellerin üçü birden mızraplanarak oldukça kuvvetli ve dolgun bir ses çıkarırdı. Hafif ses elde etmek için bir mekanizma kolu kullanılırdı. Bu kol çekildiği zaman tuşlara bağlı olan mızraplar yalnızca iki tele değiyordu. Fakat aleti çalarken her iki elde meşgul olacağı için bu mekanizma kolunu kullanmak zordu. Bu güçlüğü önlemek üzere iki klavyeli-klavsen icad edildi. İki klavyeli klavsende üst klavyenin her tuşu iki teli, alt klavyenin tuşları ise üç teli birden mızraplıyordu .
Klavsen, XVII. Yüzyıl sonlarına kadar rağbet gördü ve orkestralarda yer almaya başladı. Epinet o tarihlerde yavaş yavaş ortadan kayboldu. Nihayet klavsen de bir yüzyıl yaşadıktan sonra, yerini daha olgunlaşmış bir alet olan piyanoya bırakacaktır.
Beethoven 1799 yılında Do minör " Patetik " sonatını bitirdiği sırada, piyano da artık, rakibi klavseni tahtından kesin olarak indiren yeni bir çalgı durumuna gelmişti. Piyano çağı, aslında XVIII. Yüzyılın son çeyreğinde başlamıştır. Bu çalgının konserlerdeki ve salonlardaki yerini alması tam 50 yıl sürecekti.
P i y a n o n u n İ c a d ı
Floransalı Bartolomeo Cristofori (1655-1731) 1711 yılında, yeni bir müzik aleti icadetti. Bu alet üzerinde hem hafif çalmak,hem de kuvvetli ses çıkarmak mümkündü.Bunun için ismine -hafif ve kuvvetli- anlamına gelen İtalyanca " Piano e Forte " dendi .
Çembalo yapımcısı ve çekiçli piyanonun bulucusu olan Cristofori, önceleri Padou da Spinetti'nin yardımcısı olarak görev yaptı. Daha sonra Toscona Grandükünün çağrısı üzerine,1711 yılında Frenze'ye geldi.Grandük, Cristoforinin müzik aletleri geliştirebilmesi için bir atölye yaptırdı. Cristofori Burada hem piyano yapımcılığı, hem de bugün halen mevcut olan çalgı koleksiyonunu yaptı. Bu koleksiyon şimdi Frenze Cheribuni Konservatuarındadır.
Cristofori prensin çalgısını geliştirmeye koyuldu. Tellerin ses çıkarmasını sağlamak üzere, tuşeden bağımsız çekiçler yaptı. Bu sistemi iki hareketle çalışır duruma getirdi. Birinci harekette çekiç alttan itilmekte ve tellere vurmaktaydı. İkinci harekette ise çekiç yerine dönmekteydi.
Yerine dönme işlemi için mekanizmaya bir de yay eklemişti. Scipione Maffei'nin " Giornale de Letterati " gazetesinin (1711) yazdığı bir yazıya göre bu gelişmenin hiç olmazsa bu yılda olduğu saptanmış oluyordu. Ve Cristofori'nin Manus, Schroter, Silbermann'dan daha üstün olduğu belgeleniyordu. Fransız ve Alman piyano yapımcıları Cristofori'nin ölümüne kadar yaptığı yeniliği bilemediler. Cristofori, Grandükünün ölümünden sonra yalnız bırakıldı ve unutuldu
Yeni bir icad sayılan piyanonun sesleri, meşin kaplı küçük çekiçlerin tuşlar vasıtasıyle hareket ettirilerek tellere vurması suretiyle elde ediliyordu. Bu icadın mekanizması ses sayısı kadar küçük çekiçler,o çekiçleri hareket ettiren manivelalar ve birde tellerin tiremesini durduran " ses-söndürücü çuha " düzeneğinden ibaretti. Klavsen de olduğu gibi piyanoda da her nota için üç tel bulunuyordu.
Piyano'nun esasını oluşturan çekiçli mekanizmayı Cristofori'den önce iki kişi keşfettiklerini iddia etmişlerdir. Biri, Marius adındaki Fransız klavsen yapımcısı olup 1716 da "clavecin a maillet " (çekiçli klavsen) adını taktığı dört mekanizma modelini Paris akademisine sunmuştu.Marius'un klavsen aletine çekiçli mekanizmayı eklemekteki amacı, daha önce mızrap olarak kullanılan ve çabuk eskiyen tüy uçlarının değiştirilmeleri sorununu ortadan kaldırmaktı.
Schroeter ismindeki diğer Alman müzisyeni ise, yeni mekanizmanın mucidinin kendisi olduğunu söylemiştir.1721 de Dresden Sarayına gönderdiği iki piyano mekanizması modelinin, pratik kıymeti olmamakla beraber, tarihi önemi vardır.
Almanya'da Freiberg şehrinde Silberman, 1726 tarihinde iki piyano yaparak Cristofori'nin icadettiği mekanizmayı kullanmaya başlamıştı. Sesleri zayıf ve tuşları sert olan bu piyanoları, çalışmalarını sürdürerek daha iyi hale getirmiş ve J.S. Bach'a göstererek beğenisini almıştır.
Yukarıda bahsedilen ilk piyanolar, şekilce o zamanın klavikordlarına benzediğinden, kuyruklu idi.Meşhur org yapımcısı Frederici, dört-köşe piyano'yu icadetti. Zumpe ismindeki alman klavikord yapımcısı Londra'da bu piyanoyu çok sayıda imal ederek İngiltereye yaydı. En eski Zumpe piyanosunun yapılış tarihi 1766 olarak tespit edilmiştir.
Klavsen yapan ustalar artık piyano yapmaya başlamışlardı. Bunlardan Backers adındaki Hollandalı usta bilhassa Cristofori'nin mekanizmasını geliştirerek, tuşun sonuna ayarlanabilen bir vida ilavesiyle " İngiliz mekanizmasını " icadetti. Broadwood isminde bir İngiliz ustası da,bu mekanizmanın meydana gelmesinde Backers'e yardım etmiş ve sonradan aynı makineyi Broadwood piyanolarında kullanmıştır.
Londra,o tarihlerde, piyano ve klavsen yapımcılığında en ileri gitmiş, Zumpe' nin dört-köşe piyanolarını takiben Backers'ın ve Broadwood'un piyanoları memleket içinde yayılmaya başlamıştı.Bir yandan da başkentte Kirkman ve Shudi, klavseni son mükemmeliyet derecesine çıkarmayı başarmış- lardı. Piyano ile klavsen arasındaki re¬kabet 1775 e kadar devam etmiş ve klavsen daima tercih edilmişti. Fakat, C. Bach , Schroeter ve Clementi'nin piyanoyu tercih etmeleri bu aletin yapımcılarını fazlasıyle cesaretlendirmişti.
1770 yılına kadar piyano için eser yazılmamasının sebebi,piyano sesinin klav¬sen'e nazaran cılız ve tuşesinin nisbeten sert oluşu, bu yüzden de rağbet bulamamış olmasından ileri geliyordu.İlk piyano için eser yazan besteci Muzio Clementi oldu. 1773 de henüz 18 yaşında olmasına rağmen piyano için üç sonat yazmış, aletin yaygınlaşmasında ilk temellerini atmıştır.
Broadwood , tuşlar ve mekanizma hususunda bazı yenilikler yaparak, 1783 de iki pedal ekledi. Pedallerden biri biri basıldığı zaman teller üzerindeki ses-söndürücü çuhalar tamamen kalkıyor,diğeri kullanıldığında ise teller üzerine titremeyi azaltan bir kumaş parçası iniyordu.
Paris'te İngiliz piyanoları piyasaya hakimdi. 1777 de Erard, ilk dört-köşe Fransız Piyanosunu yapmayı başardı. Fransız İhtilali yüzünden Erard Londra'ya kaçmıştı, icadettiği mekanizma'nın patentini 1794 te burada aldı. Mekanizması Stein'in geliştirdiği Alman mekanizmasını andırıyordu. Fakat Erard, daha ziyade çifte mekanizmalı arp aleti üzerinde meşgul olarak piyano imaline pek önem vermemiş ve XVIII. yüzyıl , İngiliz ve Viyana piyanolarının tekeli altında kapanmıştı.
Piyano yapımcılarını uzun süre düşündürmüş olan başka bir mesele de gergin tellere dayanabilecek bir kasnağın yapılmasıydı.Özellikle kalın teller kasnak üzerinde çok yüksek gerilime sebep olduğundan , yapıda tahta yerine demir kullanılması uygun görülmüş ve 1778 deki piyanolardan itibaren tellerin demir kasnaklar üzerine gerilmesine başlanmıştı. İlk kez James Thom piyanoya demir şaseyi ilave etmiştir.
1808 de Erard çift-maşalı (double échapement) mekanizmayı icadetti. Piyano yapıcılığı tarihinde büyük bir yenilik sağlayan bu mekanizmayı yeğeni Pierre Erard geliştirerek 1821 de " yinelenen mekanizmayı " meydana getirdi. Bugünkü kuyruklu piyanolarda kullanılan mekanizma bu suretle Pierre Erard tarafından 1821 de keşfedilmiş oldu.
Yinelenen mekanizma'nın keşfi, Hummel ve Lizst de dahil, bir çok piyanistin yeni piyanolara daha çok rağbet göstermelerini sağladı. 1830 da piyanist Thalberg bilhassa bu piyanoların üstünlüğünü onayladı. Almanya'da Blüthner, Paris'te Pleyel , Kriegelstein ve herz, Londra'da Collard, Hopkinson and Brinsmead, Ramsay and Kind ve Southwell, Newyork'ta Steinway piyano fabrikaları bu mekanizmayı bazı değişikliklerle kullanmaya başladılar.
Bilhassa Steinway piyanolarında bulunan ve sesleri uzatmaya yarayan üçüncü bir pedal, ilk olarak 1862 de Montal isminde bir Fransız tarafından kullanılmıştır. Çok az sayıda eserin icrası dışında pek kullanılmadığı için, birçok fabrika, Bu pedal yerine sesleri hafifleten özel bir üçüncü pedal kullanmaktadırlar.
Piyanonun altın çağı başlayınca yapımcılar birbiri ardından yeni imalathaneler kurar: Babcock Boston'da; J.H.Pape, J.Gaveau ve Kriegelstein Pariste. Dönemin gidişatına uyan piyano üretimi, XIX. yüzyılın ortalarında ve XX. yüzyılın başında sanayileşir. Ve giderek Avrupa sanayii, Amerikan sanayiinin gölgesinde kalır. 1853 yılında, Amerika Birleşik Devletleri'ne yerleşen bir Alman yapımcı, H. Steinweg, New York'ta Steinway firmasını kurar. Bu firma dünya çapındaki ilk piyano fabrikalarından biridir ve Avrupa'da şubeler açmıştır. Steinway piyanoları, dünyanın en kaliteli ve en pahalı piyanoları olarak bilinmekte ve halen üretimine devam edilmektedir.
Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra, Japonya Avrupa müziğine ilgi duyduğu için, piyano yapımına yönelir ve sanayide üstünlüğü ele geçirir: 1887 yılında Yamaha, 1925 yılında Kawai kurulmuştur. Günümüzde, çoğu şirketleşmiş olan büyük üreticiler karşısında, küçük yapımcılar kaybolmaya yüz tutmuştur.

0 Comments:

Post a Comment



Sonraki Kayıt Önceki Kayıt Ana Sayfa

23 Nisan

Related Posts with Thumbnails

Blogger Template by Blogcrowds